Sözcükte Anlamın Derinlikleri: KPSS İçin Gerçek, Mecaz, Terim Anlamlar, Deyimler, Atasözleri ve Tüm Anlam İlişkilerinin Eksiksiz Rehberi
Türkçe, kelimelerin zenginliğiyle anlam kazanan bir dildir. Bir kelime, tek başına birçok farklı anlamı çağrıştırabilir veya başka kelimelerle bir araya gelerek bambaşka bir dünya yaratabilir. KPSS Türkçe bölümünde sözcükte anlam sorularını doğru cevaplayabilmek için, kelimelerin temel anlamlarından mecazi kullanımlarına, terimsel özelliklerinden deyim ve atasözlerinin derin manalarına kadar geniş bir perspektife sahip olmak gerekir. Bu ders notu, sözcükte anlamın tüm bu yönlerini detaylıca inceleyerek, sınavda karşınıza çıkabilecek her türden soruya hazırlıklı olmanızı sağlayacaktır.
I. Sözcüğün Anlam Özellikleri
Bir sözcük, kullanıldığı cümleye veya bağlama göre farklı anlamlar kazanabilir. Bu anlam farklılıklarını temel olarak üç ana başlık altında inceleriz: Gerçek Anlam, Mecaz Anlam ve Terim Anlam.
A. Gerçek Anlam (Temel Anlam, İlk Anlam)
Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk ve en yaygın anlamıdır. Sözcüğün sözlükteki karşılığı genellikle gerçek (temel) anlamıdır. Zamanla kazandığı diğer anlamlar, genellikle bu temel anlamdan türemiştir.
Örnekler:
Göz: Görme organı. ( Gözüm ağrıyor. )
Yanmak: Bir şeyin ateşle yok olması. ( Odunlar ateşte yandı. )
Tatlı: Şeker tadında olan. ( Pastanın tadı çok tatlıydı. )
Ağır: Kütlesi fazla olan. ( Bu kutu çok ağır. )
Kesmek: Bir şeyi kesici bir aletle ikiye ayırmak. ( Bıçakla ekmeği kestim. )
Boş: İçinde hiçbir şey olmayan. ( Kutu boştu. )
Sıcak: Yüksek ısıda olma. ( Hava bugün çok sıcak. )
Kalın: Eni dar, hacmi fazla olan. ( Kalın bir kitap okuyordu. )
İnce: Kalın karşıtı, dar ve uzun. ( İnce bir ip kopardı. )
Ekmek: Toprağa tohum atmak. ( Tarlaya tohum ekti. )
Uçmak: Kanatları aracılığıyla havada hareket etmek. ( Kuşlar gökyüzünde uçuyor. )
Yol: Bir yerden bir yere gitmek için kullanılan geçit. ( Uzun bir yolculuğa çıktı. )
Yemek: Besinleri ağız yoluyla tüketmek. ( Çok acıkmıştım, hemen yemek yedim. )
Açmak: Kapalı bir şeyi açık duruma getirmek. ( Pencereyi açtı. )
Basmak: Ayakla üzerine çıkmak veya sıkmak. ( Yere basarken dikkatli ol. )
Kırmak: Bir şeyi parçalara ayırmak, bütünlüğünü bozmak. ( Vazoyu kırdı. )
Çıkmak: Bir yerden ayrılmak, yukarı doğru gitmek. ( Evden çıktı, merdivenleri çıktı. )
Girmek: Bir yere doğru yönelmek, içeri sızmak. ( Odaya girdi, elbise ceketine girdi. )
Yüksek: Yere göre çok yukarıda olan. ( Dağın zirvesi çok yüksekti. )
Düşmek: Yukarıdan aşağıya inmek, yere kapaklanmak. ( Ağaçtan düştü. )
B. Yan Anlam
Gerçek anlamla bağlantılı ancak gerçek anlamdan biraz uzaklaşmış, genellikle benzetme yoluyla oluşan anlamlardır. Sözcüğün temel anlamına en yakın olan ikincil anlamıdır. Bir nevi gerçek anlamın genişletilmiş halidir.
Örnekler:
Göz: (Temel: Görme organı) --> Kapının gözü (anahtar deliği), iğnenin gözü (delik). (Burada yuvarlak bir açıklık benzetmesi vardır.)
Yanmak: (Temel: Ateşle yok olmak) --> Sobanın yanması, lambanın yanması (ışık yayması), yemeğin yanması (pişerken kararması).
Tatlı: (Temel: Şeker tadı) --> Tatlı dil (hoş, yumuşak), tatlı su (acı olmayan su).
Ağır: (Temel: Kütlesi fazla) --> Ağır söz (incitici), ağır hastalık (şiddetli), ağır yük (sorumluluk).
Kesmek: (Temel: Ayırmak) --> Yol kesmek (engellemek), telefon kesmek (konuşmayı bitirmek).
Boş: (Temel: İçinde bir şey yok) --> Boş laf (anlamsız), boş zaman (işsiz).
Sıcak: (Temel: Yüksek ısı) --> Sıcak karşılama (samimi), sıcak bakmak (ilgi duymak).
Kalın: (Temel: Enli) --> Kalın kafalı (anlayışı kıt), kalın ses (pes).
İnce: (Temel: Dar) --> İnce ruhlu (hassas), ince hastalık (verem).
Ekmek: (Temel: Tohum atmak) --> Kavga ekmek (başlatmak), tohum ekmek (gelecek için yatırım yapmak).
Uçmak: (Temel: Havada hareket) --> Para uçmak (hızlıca bitmek), hayallere uçmak (gerçek dışı düşünmek).
Yol: (Temel: Geçit) --> Konunun yolunu bulmak (çözümünü bulmak), ayakkabının yolu (tabanı).
Yemek: (Temel: Besin tüketimi) --> Küfür yemek (söylenmek), dayak yemek (dövülmek).
Açmak: (Temel: Kapalıyı açmak) --> Konu açmak (başlatmak), iş açmak (yeni bir iş kurmak).
Basmak: (Temel: Ayakla ezmek) --> Hata basmak (hatalı olmak), parayı basmak (çok para harcamak).
Kırmak: (Temel: Parçalamak) --> Kalbini kırmak (üzmek), hızını kırmak (yavaşlatmak).
Çıkmak: (Temel: Dışarı gitmek) --> Kitap çıkmak (yayımlanmak), merdiven çıkmak (yukarı gitmek).
Girmek: (Temel: İçeri girmek) --> Sınava girmek (katılmak), sözüne girmek (araya girmek).
Yüksek: (Temel: Yukarıda) --> Yüksek fikir (değerli), yüksek tansiyon (anormal).
Düşmek: (Temel: Yukarıdan aşağı) --> Akşamüzeri hava düştü (serinledi), sözüme düştü (razı oldu).
C. Mecaz Anlam
Sözcüğün gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak kazandığı yeni anlamdır. Genellikle soyut kavramları ifade etmek için kullanılır ve bir benzetme veya çağrışım yoluyla oluşur. Mecaz anlamda kullanılan bir sözcük, gerçek anlamıyla bir bağlantı kurulamayacak hale gelir.
Örnekler:
Göz: (Temel: Görme organı) --> Bu işte senin gözün var. (İstek, beklenti)
Yanmak: (Temel: Ateşle yok olmak) --> Sınavda yandı. (Başarısız olmak)
Tatlı: (Temel: Şeker tadı) --> Oğluyla tatlı bir sohbet etti. (Keyifli, hoş)
Ağır: (Temel: Kütlesi fazla) --> Ağır bir darbe aldı. (Etkileyici, kötü sonuçlu)
Kesmek: (Temel: Ayırmak) --> Umudunu kesti. (Vazgeçmek)
Boş: (Temel: İçinde bir şey yok) --> Kafası boş adam. (Düşüncesiz, anlamsız)
Sıcak: (Temel: Yüksek ısı) --> Sıcak kalpli bir insan. (Samimi, sevecen)
Kalın: (Temel: Enli) --> Bu işte kalın çizgiler var. (Net, belirgin)
İnce: (Temel: Dar) --> İnce düşünen birisi. (Detaycı, hassas)
Ekmek: (Temel: Tohum atmak) --> Fitne ekmek. (Kötülük yaymak)
Uçmak: (Temel: Havada hareket) --> Fırsatlar uçtu. (Kayboldu, değerlendirilemedi)
Yol: (Temel: Geçit) --> Hayat yolu (yaşam biçimi), kendini yola vurmak (yola çıkmak).
Yemek: (Temel: Besin tüketimi) --> Söz yemek (hakarete uğramak), kötek yemek (dayak yemek).
Açmak: (Temel: Kapalıyı açmak) --> Konuyu açmak (başlatmak), canını açmak (içini dökmek).
Basmak: (Temel: Ayakla ezmek) --> Panik bastı (endişelendi), parayı basmak (çok harcamak).
Kırmak: (Temel: Parçalamak) --> Rekor kırmak (aşmak), gönül kırmak (üzmek).
Çıkmak: (Temel: Dışarı gitmek) --> Haber çıkmak (yayılmak), adın çıktı (ünlenmek).
Girmek: (Temel: İçeri girmek) --> Sözüne girmek (konuşmaya katılmak), günaha girmek (suç işlemek).
Yüksek: (Temel: Yukarıda) --> Yüksek sesle konuştu (gür), yüksek beklenti (aşırı).
Düşmek: (Temel: Yukarıdan aşağı) --> Aklına düştü (hatırladı), üstüne düştü (çok ilgilendi).
D. Terim Anlam
Bir bilime, sanata, mesleğe veya özel bir alana özgü kavramları karşılayan sözcüklerdir. Bu sözcükler, kendi alanları dışında kullanıldıklarında gerçek anlamlarını koruyabilirler ancak o alana özgü anlamlarını kaybederler.
Örnekler:
Matematik: Üçgen, kare, denklem, kök, asal sayı.
Bugünkü dersimiz üçgen çeşitleriydi. (Terim)
Çocuk üçgen bir topu yuvarladı. (Gerçek anlamda kullanılmış, terim değil.)
Müzik: Nota, porte, akor, beste, armoni.
Bu eserde farklı akorlar kullanılmış. (Terim)
Bu işin armonisini kurmak zor. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Edebiyat: Roman, hikâye, şiir, kafiye, redif, ölçü, uyak, edebi sanatlar.
Edebiyat öğretmenimiz uyak konusunu anlattı. (Terim)
Sözleriyle bize kafiyeler düzdü. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Tıp: Ameliyat, neşter, teşhis, sendrom, virüs.
Doktor, hastanın teşhisini koydu. (Terim)
Bu işte sürekli bir virüs var gibi. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Coğrafya: Plato, fay hattı, meridyen, iklim, delta.
Anadolu'da birçok fay hattı bulunmaktadır. (Terim)
Çocuğun dişleri delta şeklinde çıkmış. (Benzetme yoluyla kullanılmış, terim değil.)
Futbol: Gol, faul, ofsayt, penaltı, korner.
Rakip oyuncu faul yaptı, hakem düdük çaldı. (Terim)
Hayatımda birçok gol yedim. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Tiyatro: Perde, sahne, reji, diyalog, kostüm.
Oyunun ikinci perdesi birazdan başlayacak. (Terim)
Hayatın sahnesinde her şey yaşanıyor. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Hukuk: Yargı, savcı, avukat, dava, bilirkişi, mahkeme.
Davaya bilirkişi raporu eklendi. (Terim)
Bu işte onun bilirkişisi benim. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
Dil Bilgisi: Fiil, isim, sıfat, zamir, ek, kök, yapım eki, çekim eki, yüklem.
Türkçe dersinde fiil çekimlerini öğrendik. (Terim)
Olayın köküne inmek gerekiyor. (Mecaz anlamda kullanılmış, terim değil.)
II. Sözcükler Arası Anlam İlişkileri
Sözcükler tek başlarına anlam taşıdıkları gibi, birbirleriyle de çeşitli anlam ilişkileri kurarlar. Bu ilişkiler, Türkçe'nin zenginliğini ve anlatım gücünü artırır.
A. Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcükler
Yazılışları ve okunuşları farklı, anlamları aynı veya birbirine çok yakın olan sözcüklerdir. Birbirlerinin yerine kullanılabilirler.
Örnekler:
Okul - Mektep
Öğrenci - Talebe
Yıl - Sene
Doktor - Hekim
Hızlı - Çabuk
Ev - Konut
Yurt - Vatan
Zengin - Varlıklı
Fakir - Yoksul
Beyaz - Ak
Siyah - Kara
Kırmızı - Al
Küçük - Minik
Büyük - Ulu
Öğretmen - Muallim
Sınav - İmtihan
Cevap - Yanıt
Görev - Vazife
Misafir - Konuk
Tutsak - Esir
Hediye - Armağan
Gereksiz - Lüzumsuz
Kalp - Yürek
Neşe - Sevinç
Öneri - Teklif
Ulus - Millet
Vatan - Memleket
Yazar - Muharrir
Zaman - Vakit
Anı - Hatıra
Deprem - Zelzele
Gereksinim - İhtiyaç
Hasret - Özlem
Katı - Sert
Öykü - Hikâye
Vazgeçmek - Caymak
Vakit - Zaman
Yaşam - Hayat
Yel - Rüzgâr
Yoksul - Fakir
Zengin - Gani
Zayıf - Cılız
Zor - Güç
Kural - Kaide
Akıl - Us
Çeviri - Tercüme
Çeşit - Tür
Dilek - İstek
Duygu - His
Eser - Yapıt
Evren - Kâinat
Fayda - Yarar
Görüş - Fikir
Hikâye - Öykü
İçten - Samimi
Kanıt - Delil
Kuşku - Şüphe
Mesafe - Uzaklık
Meydan - Alan
Nedeni - Sebebi
Önder - Lider
Rüya - Düş
Sürat - Hız
Şefkat - Merhamet
Uzak - Irak
Vatan - Memleket
Yetenek - Kabiliyet
Zincir - Köstek
B. Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler
Anlamca birbirinin karşıtı olan sözcüklerdir. Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün zıt anlamlısı değildir. (Örn: Gelmek - Gelmemek, zıt değil; Gelmek - Gitmek, zıttır.)
Örnekler:
Aç - Tok
Ak - Kara
Alt - Üst
Az - Çok
Büyük - Küçük
Cömert - Cimri
Dar - Geniş
Dost - Düşman
Doğru - Yanlış
Erken - Geç
İyi - Kötü
Gülmek - Ağlamak
Girmek - Çıkmak
Gelmek - Gitmek
Kalın - İnce
Mutlu - Üzgün
Sıcak - Soğuk
Uzak - Yakın
Uzun - Kısa
Yoksul - Zengin
Zayıf - Şişman
Yaz - Kış
Önce - Sonra
İçeri - Dışarı
İleri - Geri
Ağır - Hafif
Yokuş - İniş
Islak - Kuru
Parlak - Mat
Çirkin - Güzel
Genç - Yaşlı
Sabah - Akşam
Dolu - Boş
Keskin - Kör
Neşe - Keder
Barış - Savaş
Birey - Toplum
Çalışkan - Tembel
Derin - Sığ
Düz - Eğri
Eğlenceli - Sıkıcı
Geçici - Kalıcı
Gürültülü - Sessiz
Hür - Esir
Korkak - Cesur
Neşeli - Üzüntülü
Özgün - Taklit
Sevinç - Üzüntü
Taze - Bayat
Umut - Umutsuzluk
Yalan - Gerçek
Yukarı - Aşağı
Zayıf - Güçlü
Başarı - Başarısızlık
Cesur - Korkak
Dargın - Barışık
Dik - Yatık
Doğal - Yapay
Esir - Özgür
Faydalı - Zararlı
Geleneksel - Modern
Gerçek - Sanal
Hafif - Ağır
İleri - Geri
Kaba - Nazik
Keder - Neşe
Kısa - Uzun
Kolay - Zor
Sıkı - Gevşek
Yavaş - Hızlı
Yeni - Eski
C. Sesteş (Eş Sesli) Sözcükler
Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları tamamen farklı olan sözcüklerdir. Aralarında hiçbir anlam ilişkisi yoktur. Kökenleri de farklı olabilir.
Örnekler:
Yaz: Mevsim olan yaz / Yazmak fiili.
En sevdiğim mevsim yaz.
Bana bir mektup yaz.
Yüz: Surat olan yüz / Yüzmek fiili / Sayı olan yüz (100) / Derisini yüzmek fiili.
Onun yüzünü görünce şaşırdım.
Denizde yüzmeyi severim.
Kapıda yüz kişi bekliyordu.
Ben: Kişi zamiri olan ben / Vücuttaki leke olan ben.
Ben geldim.
Yüzünde küçük bir ben vardı.
Kaz: Hayvan olan kaz / Kazmak fiili.
Gölde bir kaz yüzüyordu.
Toprağı kaz.
Al: Kırmızı renk olan al / Almak fiili.
Duvarı al renge boyadık.
Ekmek alıp gel.
Gül: Çiçek olan gül / Gülmek fiili.
Bahçede güzel bir gül açmıştı.
Çok içten güldü.
Dal: Ağaç dalı / Suya dalmak fiili.
Ağacın dalı kırıldı.
Denize daldı.
Bin: Sayı olan bin (1000) / Binmek fiili.
Tam bin lira ödedi.
Otobüse bin.
Kır: Renk olan kır (beyaz ve tonları) / Kırmak fiili / Kırsal alan, ova.
Atın rengi kır idi.
Vazoyu kırdı.
Çocuklar kırda oynuyordu.
Dolu: Boşun zıttı / Yağış şekli.
Kova suyla doluydu.
Akşam dolu yağdı.
Eski: Eskimiş / Eskimek fiili.
Çok eski bir evde oturuyordu.
Elbisesi eskidi.
Yaş: Islak / İnsan ömrü.
Elbiseleri yaş idi.
Kaç yaşındasın?
Kara: Siyah renk / Toprak parçası (kara parçası).
Elbisesi kara renkti.
Gemimiz nihayet karaya ulaştı.
Dik: Eğik olmayan / Dikmek fiili.
Ağaçları dikti.
Çok dik bir yokuştu.
At: Hayvan / Atmak fiili.
Beyaz bir atı vardı.
Çöpü sepete at.
İn: Hayvan barınağı (mağara) / İnmek fiili.
Ayı inine girdi.
Merdivenlerden indi.
Sarı: Renk / Sarılmak fiili.
Güneşin sarı rengi.
Anneme sarıldım.
Düş: Rüya / Düşmek fiili.
Kötü bir düş gördüm.
Merdivenden düştü.
Ocuk: Kanlı, kırmızı. / Toprakta suyun çıktığı yer.
Deriden ocuk renkli izler.
Dere kenarında ocuklar.
Yan: Yön bildiren / Yanmak fiili.
Evin yan tarafı.
Kömürler yanıyordu.
D. Yakın Anlamlı Sözcükler
Anlamları tamamen aynı olmamakla birlikte, birbirine çok benzeyen ve birinin yerine diğerinin kullanılabileceği izlenimi veren sözcüklerdir. Tam eş anlamlı değillerdir, aralarında nüans farkı bulunur. Özellikle edebi metinlerde farklı bir anlam zenginliği oluştururlar.
Örnekler:
Tutmak - Yakalamak (Fark: Yakalamak, genellikle hareketli bir şeyi durdurmaktır; tutmak daha geniş.)
Basmak - Çiğnemek (Fark: Basmak daha genel, çiğnemek ezme eylemini vurgular.)
Çiğnemek - Ezmek (Fark: Çiğnemek ağızla, ezmek genellikle baskıyla.)
Konuşmak - Söylemek (Fark: Konuşmak sohbeti, söylemek ise bir şeyi ifade etmeyi vurgular.)
Dinlemek - İşitmek (Fark: Dinlemek bilinçli, işitmek kendiliğinden.)
Bakmak - Görmek (Fark: Bakmak istemli, görmek kendiliğinden.)
Beklemek - Durmak (Fark: Beklemek bir şeyin gelmesini, durmak hareketsiz kalmayı vurgular.)
Korkmak - Ürkmek (Fark: Korkmak daha kalıcı, ürkmek ani.)
Öğrenmek - Bilmek (Fark: Öğrenmek süreci, bilmek sonucu.)
Sevinmek - Mutlu Olmak (Fark: Sevinmek ani, mutlu olmak daha uzun süreli.)
Gezmek - Dolaşmak (Fark: İkisi de aynı eylemi ifade eder, ancak dolaşmak daha amaçsız gezmeyi vurgulayabilir.)
Bitirmek - Sonlandırmak (Fark: İkisi de aynı anlamı ifade eder, bitirmek daha günlük.)
Saklamak - Gizlemek (Fark: Saklamak bir şeyi görünmez yapmak, gizlemek ise sır tutmaktır.)
Vurmak - Çarpmak (Fark: Vurmak genellikle istemli, çarpmak istem dışı.)
Yorumlamak - Açıklamak (Fark: Yorumlamak kişisel görüş katmak, açıklamak ise durumu aydınlatmaktır.)
Sormak - Danışmak (Fark: Sormak bilgi edinmek, danışmak fikir almaktır.)
Düşünmek - Tasarlamak (Fark: Düşünmek zihinsel bir eylem, tasarlamak plan yapmaktır.)
Anlamak - Kavramak (Fark: Anlamak yüzeysel, kavramak derinlemesine.)
E. Nitel Anlamlı Sözcükler
Varlıkların nasıl olduğunu, özelliklerini belirten, genellikle kaliteli, nicel ölçülemez özelliklerini ifade eden sözcüklerdir. Genellikle sıfat veya zarf olarak kullanılırlar. (Renk, biçim, durum, huy gibi özellikler.)
Örnekler:
Güzel (Çirkinin zıttı, estetik bir özellik)
İyi (Kötünün zıttı, ahlaki bir özellik)
Zeki (Akıllı, yetenekli)
Çalışkan (Gayretli)
Cömert (Eli açık)
Cesur (Korkusuz)
Uzun saç (boyut belirtse de "saç"ın niteliği)
Kaba davranış (nitelik)
Sert bakış (nitelik)
Tatlı dil (nitelik)
Acı bir gerçek (nitelik)
Sıcak kanlı (nitelik)
Dürüst insan (nitelik)
Yeşil yaprak (renk)
Yuvarlak masa (biçim)
F. Nicel Anlamlı Sözcükler
Varlıkların sayılabilen, ölçülebilen, azalıp çoğalabilen özelliklerini belirten sözcüklerdir. Genellikle miktar, sayı, hacim gibi kavramları ifade ederler.
Örnekler:
Beş elma (sayı)
Çok su (miktar)
Az ekmek (miktar)
Yüksek bina (boyut, ölçülebilir)
Derin kuyu (ölçülebilir)
Geniş oda (ölçülebilir)
Ağır çanta (ağırlık, ölçülebilir)
Kısa ip (uzunluk, ölçülebilir)
Uzun yol (uzunluk, ölçülebilir)
Büyük oda (hacim, ölçülebilir)
İnce duvar (kalınlık, ölçülebilir)
Kalın kitap (kalınlık, ölçülebilir)
Dar sokak (genişlik, ölçülebilir)
Sıcak hava (sıcaklık, ölçülebilir)
Fazla eşya (miktar)
Küçük ev (boyut)
Önemli Not: Bir sözcük, kullanıldığı cümleye göre hem nitel hem de nicel anlam kazanabilir.
"Büyük" ev (nicel, ölçülebilir)
"Büyük" insan (nitel, yüce ruhlu anlamında)
"İnce" tahta (nicel, kalınlığın zıttı)
"İnce" fikir (nitel, derin, hassas)
III. Kalıplaşmış Söz Öbekleri
Türkçe, zengin ifade gücünü kalıplaşmış söz öbekleriyle de gösterir. Bunlar, tek tek kelimelerin anlamlarından farklı bir bütünlük oluşturan özel anlatım biçimleridir.
A. Deyimler
Genellikle birden çok sözcükten oluşan, gerçek anlamından tamamen uzaklaşarak yeni ve ilgi çekici bir anlam kazanan, kalıplaşmış söz öbekleridir. Deyimler, bir durumu, olayı veya özelliği anlatmak için kullanılırlar ve asla kelime değiştirilemezler. Genellikle mastar eki (-mek, -mak) ile biterler.
Özellikleri:
Kalıplaşmışlardır: Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, eş anlamlıları dahi kullanılamaz.
Gerçek Anlamdan Uzaktırlar: Genellikle mecaz anlam taşırlar.
Bir Durumu İfade Ederler: Cümle içinde genellikle yüklem görevinde bulunmazlar, bir yargı bildirmezler, durumu anlatırlar.
Anlatımı Güçlendirirler: Soyut kavramları somutlaştırır, az sözle çok şey anlatırlar.
Örnekler:
Ağzından bal akmak: Çok tatlı ve güzel konuşmak.
Burnu havada olmak: Kendini beğenmiş, kibirli olmak.
Etekleri zil çalmak: Çok sevinmek.
Gözden düşmek: Değerini, önemini kaybetmek.
Kulak kesilmek: Çok dikkatli dinlemek.
Can kulağıyla dinlemek: Çok dikkatli dinlemek.
Dile düşmek: Herkesin hakkında konuşur hale gelmek.
Elini eteğini çekmek: Bir işten veya ortamdan uzaklaşmak.
Kafa patlatmak: Bir konuyu çok düşünmek, zihinsel çaba harcamak.
Göze girmek: Birinin takdirini kazanmak, sevgi ve saygısını görmek.
Dile kolay gelmek: Söylenmesi kolay ancak yapılması zor olmak.
İpe un sermek: Bir işi yapmamak için bahaneler uydurmak.
Baltayı taşa vurmak: Farkında olmadan birine dokunacak söz söylemek.
Kabak tadı vermek: Bir şeyin sıkıcı, bıktırıcı hale gelmesi.
Ayak diremek: Bir konuda inat etmek, direnmek.
Kulağına küpe olmak: Bir olayın ders olması, unutulmaması.
Gözden çıkarmak: Bir şeyin veya birinin kaybına razı olmak.
Burnunun dikine gitmek: Kendi bildiğini yapmak, başkasının sözünü dinlememek.
İçi içine sığmamak: Çok heyecanlı veya sevinçli olmak.
Parmak ısırmak: Bir şeye çok şaşırmak veya hayran kalmak.
Defterden silmek: Birini tamamen gözden çıkarmak, önemsememek.
Eline su dökememek: Birinin yetenekleri karşısında çok yetersiz kalmak.
Göze almak: Bir durumun olumsuz sonuçlarına katlanmayı kabul etmek.
Göz boyamak: Bir şeyi olduğundan daha iyi göstermeye çalışmak, aldatmak.
Kulak kabartmak: Gizlice dinlemek.
Dil dökmek: Birini ikna etmek için çok konuşmak, yalvarmak.
İki ayağını bir pabuca sokmak: Birini acele ettirmek, sıkıştırmak.
Kılı kırk yarmak: Çok titiz, ayrıntılı incelemek.
Pabucu dama atılmak: Önceden değerli olan bir şeyin değerini kaybetmesi, yerine başkasının gelmesi.
Boyun eğmek: Bir şeye razı olmak, itaat etmek.
Diz çökmek: Teslim olmak, boyun eğmek.
Suya sabuna dokunmamak: Herhangi bir sorunlu konuya karışmamak, tarafsız kalmak.
B. Atasözleri
Atasözleri, atalarımızın uzun gözlem ve deneyimler sonucunda oluşturduğu, genellikle öğüt veren, yol gösteren, genel geçer yargılar bildiren kısa ve özlü sözlerdir. Cümle şeklinde olup bir yargı bildirirler.
Özellikleri:
Kalıplaşmışlardır: Deyimler gibi sözcüklerin yerleri değiştirilemez, eş anlamlıları dahi kullanılamaz.
Yargı Bildirirler: Genellikle cümle biçimindedirler ve bir yargı, bir ders veya bir kural ifade ederler. Cümle içinde yüklem olabilirler.
Öğüt Verirler: Tecrübeye dayalı bilgiyi aktarırlar.
Anonimdirler: Kim tarafından söylendiği belli değildir.
Evrensel veya Ulusal Değerler İçerirler: Genel geçer doğruları ifade ederler.
Örnekler:
Sakla samanı, gelir zamanı: Gereksiz görünen şeyleri saklamanın ileride faydası olabilir.
Damlaya damlaya göl olur: Küçük birikimler zamanla büyük kazançlara dönüşür.
Ayağını yorganına göre uzat: Gelirine göre harcama yap, ölçülü ol.
Komşu komşunun külüne muhtaçtır: İnsanlar her zaman birbirine ihtiyaç duyar.
Lafla peynir gemisi yürümez: Sadece konuşmakla işler yoluna girmez, eylem gerekir.
Ne ekersen onu biçersin: Yaptığın iyilik veya kötülüklerin karşılığını görürsün.
Terzi kendi söküğünü dikemez: Başkalarına faydalı olan kişi, kendine faydalı olamayabilir.
Ağaç yaşken eğilir: Çocuklar küçük yaşta eğitilmelidir.
Balık baştan kokar: Bir topluluğun veya kurumun bozulması, yöneticilerinden başlar.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var: İşbirliğinin önemini vurgular.
Vakit nakittir: Zaman çok değerlidir, boşa harcanmamalıdır.
Gülü seven dikenine katlanır: Sevilen bir şeyin zorluklarına katlanılır.
Kurt kuzu yemez, kuzuyu yiyen kurttur: Birine zarar veren kişi, o kişinin kötü niyetli olduğunun göstergesidir.
Tok açın halinden anlamaz: Varlıklı kişi, yoksulun durumunu tam olarak anlayamaz.
Üzüm üzüme baka baka kararır: İnsanlar, birlikte oldukları kişilerin huy ve davranışlarını edinir.
Mum dibine ışık vermez: Kendi yakınlarına yararlı olamayan kişi, başkalarına yararlı olabilir.
Öfke ile kalkan zararla oturur: Sinirle alınan kararlar kötü sonuçlar doğurur.
Bir koyundan iki post çıkmaz: Bir şeyden iki kez faydalanılamaz, aşırı beklentiye girilmemelidir.
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez: Büyük bir menfaat elde edilecek yerden küçük fedakârlıklardan kaçınılmaz.
Acele işe şeytan karışır: Acele yapılan işler genellikle hatalı olur.
Can boğazdan gelir: İnsan, yaşamını sürdürebilmek için yemeğe ihtiyaç duyar.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir: Bir şeyin uzaktan bakıldığında iyi, yakından ise kötü görünmesi.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır: Herkesin bir işi yapış tarzı farklıdır.
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır: Mart ayının soğuk ve kararsız havası.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar: Yalanın ömrü kısa olur, bir süre sonra ortaya çıkar.
C. İkilemeler
Anlamı pekiştirmek, güçlendirmek veya daha çekici hale getirmek için iki sözcüğün art arda kullanılmasıyla oluşan sözcük grubudur. İkilemelerin arasına noktalama işareti konmaz, ayrı yazılırlar.
Oluşturulma Biçimleri:
Aynı Sözcüğün Tekrarıyla: hızlı hızlı, yavaş yavaş, güzel güzel, koşa koşa, güle güle
Eş Anlamlı Sözcüklerin Kullanılmasıyla: ses seda, güçlü kuvvetli, akıl fikir, eş dost
Zıt Anlamlı Sözcüklerin Kullanılmasıyla: aşağı yukarı, er geç, iyi kötü, ileri geri
Biri Anlamlı, Diğeri Anlamsız Sözcüklerin Kullanılmasıyla: eski püskü, yırtık pırtık, çalı çırpı, eciş bücüş
Her İkisi de Anlamsız Sözcüklerin Kullanılmasıyla: abur cubur, ıvır zıvır, mırın kırın, fısır fısır
Yansıma Sözcüklerin Tekrarıyla: şırıl şırıl, fokur fokur, patır patır, gürül gürül
Örnekler:
Aynı Sözcüğün Tekrarıyla: Hızlı hızlı yürüdü. Yavaş yavaş ilerliyorlardı. Koşa koşa yanıma geldi. Güzel güzel konuştu.
Eş Anlamlılarla: Eş dost ziyareti yaptık. Güçlü kuvvetli bir adamdı. Hiç ses seda çıkmıyordu. Akıl fikir veriyordu.
Zıt Anlamlılarla: Aşağı yukarı on beş kişiydik. Bu iş er geç bitecek. İyi kötü bir şeyler yaptık. İleri geri konuşuyordu.
Biri Anlamlı, Diğeri Anlamsız: Eski püskü giysilerle geldi. Evde yırtık pırtık hiçbir şey kalmadı. Etrafta çalı çırpı çoktu.
Her İkisi de Anlamsız: Abur cubur yemekten vazgeç. Ivır zıvır şeylerle uğraşıyor. Mırın kırın etme, ne söyleyeceksen söyle.
Yansıma Sözcüklerle: Dere şırıl şırıl akıyordu. Kazan fokur fokur kaynıyordu. Yağmur patır patır yağıyordu.
D. Deyim ve Atasözü Arasındaki Farklar
IV. Örnek KPSS Tipi Çözümlü Sorular
Sözcükte anlam konusu, genellikle cümlede veya metin içinde verilen sözcüğün anlamını doğru tespit etmeye dayalıdır.
Soru 1: "Sanatçı, donuk anlatımı yüzünden okuyucusuyla yeterince bağ kuramıyordu." Bu cümlede altı çizili sözcüğün yerine aşağıdakilerden hangisi getirilemez? A) sıradan B) cansız C) soğuk D) etkisiz E) yalın
Çözüm: "Donuk" sözcüğü burada "canlılığı, akıcılığı olmayan, sıradan, etkisiz, soğuk" gibi anlamlarda kullanılmıştır. "Yalın" sözcüğü ise "süsten arındırılmış, basit" anlamındadır. Bir anlatımın "yalın" olması, genellikle olumlu bir özelliktir ve anlatımın etkisini azaltmaz, aksine anlaşılırlığını artırır. Dolayısıyla "donuk" ile aynı anlama gelmez. Doğru Cevap: E
Soru 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde "sıcak" sözcüğü mecaz anlamda kullanılmıştır? A) Hava bugün oldukça sıcak, dışarı çıkmasak iyi olur. B) Sobanın sıcaklığı tüm odayı ısıtmıştı. C) Bize her zaman sıcak davranır, samimi bir insandır. D) Çorba hala çok sıcak, biraz soğumasını beklemelisin. E) Sıcak demiri dövmek, işi vaktinde yapmak demektir.
Çözüm: A, B, D seçeneklerinde "sıcak" sözcüğü, ısının yüksek olması anlamında gerçek anlamıyla kullanılmıştır. E seçeneğindeki "sıcak demir" de yine gerçek ısıya atıftır. Ancak C seçeneğinde "sıcak davranmak", "samimi, içten, sevecen" anlamında kullanılmış olup gerçek anlamından uzaklaşarak mecazlaşmıştır. Doğru Cevap: C
Soru 3: "Yüzyıllar boyunca dilden dile dolaşmış, herkes tarafından bilinen ve öğüt veren kısa, özlü sözlere __________ denir." Yukarıdaki boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) deyim B) ikileme C) atasözü D) terim E) vecize
Çözüm: Tanım, atasözlerinin özelliklerini (dilden dile dolaşma, öğüt verme, kısa ve özlü olma) tam olarak karşılamaktadır. Deyimler öğüt vermez, ikilemeler iki kelimenin tekrarıdır, terimler ise özel alanlara ait sözcüklerdir. Vecize, özdeyiş demektir ancak bu kadar kapsayıcı değildir. Doğru Cevap: C
Soru 4: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük terim anlamıyla kullanılmamıştır? A) Müzik dersinde notaları doğru basmaya çalıştı. B) Matematikte asal sayılar konusu oldukça önemlidir. C) Hastanın ameliyat sonrası durumu iyiydi. D) Yeni taşındığımız evin perdelerini değiştirdik. E) Türkçe dersinde cümle ögelerini inceledik.
Çözüm: A, B, C ve E seçeneklerindeki altı çizili sözcükler (nota, asal sayı, ameliyat, cümle) kendi alanlarına (müzik, matematik, tıp, dil bilgisi) ait özel anlamlarıyla kullanılmış terimlerdir. D seçeneğindeki "perde" sözcüğü ise (tiyatro terimi olan "perde"nin aksine) evin camına asılan kumaş anlamında gerçek anlamıyla kullanılmıştır, terim değildir. Doğru Cevap: D
Soru 5: "Bu işte senin parmağın var." cümlesindeki "parmak" sözcüğünün kazandığı anlam, aşağıdaki cümlelerin hangisinde benzer bir anlam ilişkisiyle kullanılmıştır? A) Kapının kolunu kırmak için çok uğraştık. B) İşin iç yüzü ortaya çıkınca herkes şaşırdı. C) Eteğin söküğü için iplik arıyorum. D) Geminin baş tarafı fırtınada ağır hasar aldı. E) Gözüne çöp kaçınca çok ağladı.
Çözüm: "Bu işte senin parmağın var" cümlesindeki "parmak" sözcüğü, "bir işe karışma, o işte bir rolü olma, katkıda bulunma" anlamında mecaz olarak kullanılmıştır. Şıklara baktığımızda: A) "Kol" gerçek anlamında. B) "İç yüzü" mecaz anlamda. C) "Sökük" gerçek anlamda. D) "Baş tarafı" mecaz anlamda. E) "Gözüne çöp kaçmak" gerçek anlamda.
Burada önemli olan, "parmak" kelimesindeki organ adının işin içine karışma anlamı katmasıdır. D seçeneğindeki "geminin baş tarafı" da bir canlının organ adı olan "baş" kelimesinin bir eşya için kullanılmasıyla ortaya çıkan bir yan anlam ilişkisidir. Aslında "parmak" kelimesi de burada mecazdan çok yan anlama yakın bir kullanımdadır, çünkü bir organın işe karışma "görevine" atıf yapar. Şıklardaki "işin iç yüzü" ve "geminin baş tarafı" benzer yan anlam/mecaz ilişkisini taşımaktadır. Ancak "parmak" kelimesinin "bir işte rolü olma" anlamı soyutlaşmış bir mecazdır. "İç yüzü" ve "baş tarafı" da birer yan anlamdır, zira temel anlamla hala benzetme yoluyla bir bağ vardır. Sorunun kalıbı "benzer anlam ilişkisi" aradığı için en yakın seçenek aranmalıdır. A ve E'de doğrudan gerçek anlam, C'de doğrudan gerçek anlam vardır. B'de "iç yüzü" bir şeyin gizli gerçeği anlamında mecazdır. D'de ise "baş" kelimesi bir cismin ön kısmı için kullanılmış, yan anlama örnektir. "Parmak" kelimesi de burada bir şeyin içinde olma, bir olaya karışma anlamında mecazlaşmıştır. Bu durumda en yakın anlam ilişkisi B seçeneğinde bulunuyor, "işin iç yüzü" yani gerçek anlamından uzaklaşarak soyut bir anlam kazanması.
Doğru Cevap: B
Soru 6: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem eş anlamlı hem de zıt anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır? A) O kadar çok sorun vardı ki ne ileri ne de geri gidebiliyorduk. B) Eski püskü eşyaları attık, eve yeni ve modern mobilyalar aldık. C) Hem akıllı hem uslu, hem de iyi bir çocuktu. D) Yaz kış demeden çalışır, zor işleri bile kolayca yapardı. E) Herkes birbirine yardım etmeli, dost düşman ayrımı yapmamalıdır.
Çözüm:
A) İleri - geri (zıt anlamlı) var, eş anlamlı yok.
B) Eski püskü (ikileme) var, yeni - modern (yakın anlamlı) var ama net bir eş/zıt çifti yok.
C) Akıllı - uslu (yakın anlamlı), iyi (tek başına).
D) Yaz - kış (zıt anlamlı), zor - kolay (zıt anlamlı) var, eş anlamlı yok.
E) Dost - düşman (zıt anlamlı) var. "Birbirine yardım etmeli" ifadesinde eş anlamlı sözcük doğrudan bir çift olarak yer almıyor. Ancak, soruda "eş anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır" deniyor. Bu soruyu daha iyi bir örnekle açıklayalım.
Soru 6 (Revize Edilmiş): Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem eş anlamlı hem de zıt anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır? A) Onun dostu da düşmanı da bu zorlu yolculukta ona saygı duyuyordu. B) Her zaman iyiye ve güzele bakmalı, kötü olanı görmezden gelmeliyiz. C) Fakir fukaraya yardım etmek, yoksullara el uzatmak en büyük erdemdir. D) Ağır yükleri taşımak için güçlü kuvvetli kollara ihtiyaç vardı. E) Hayatını akıl ve us ile yaşadı, boş ve anlamsız işlerden uzak durdu.
Çözüm (Revize Edilmiş):
A) Dost - düşman (zıt anlamlı) var, eş anlamlı yok.
B) İyi - kötü (zıt anlamlı) var, eş anlamlı yok.
C) Fakir - fukara (yakın anlamlı/eş anlamlı kabul edilebilir), yoksullara (eş anlamlı) var, zıt anlamlı yok.
D) Güçlü - kuvvetli (eş anlamlı) var, zıt anlamlı yok.
E) Akıl - us (eş anlamlı) var, boş - anlamsız (yakın anlamlı/eş anlamlı kabul edilebilir) var. Ayrıca bu cümlede doğrudan bir zıt anlamlı kelime çifti bulunmamaktadır.
Sorunun orijinal kalıbına dönelim ve en uygun cevabı bulmaya çalışalım.
Soru 6 (Orijinal): Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem eş anlamlı hem de zıt anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır? A) O kadar çok sorun vardı ki ne ileri ne de geri gidebiliyorduk. B) Eski püskü eşyaları attık, eve yeni ve modern mobilyalar aldık. C) Hem akıllı hem uslu, hem de iyi bir çocuktu. D) Yaz kış demeden çalışır, zor işleri bile kolayca yapardı. E) Herkes birbirine yardım etmeli, dost düşman ayrımı yapmamalıdır.
Çözüm (Orijinal): Bu tarz sorularda bazen eş anlamlılık veya yakın anlamlılık arasındaki çizgi belirsizleşebilir.
A'da "ileri-geri" zıt anlamlıdır.
B'de "yeni-modern" yakın anlamlıdır.
C'de "akıllı-uslu" yakın anlamlıdır.
D'de "yaz-kış" ve "zor-kolay" zıt anlamlıdır.
E'de "dost-düşman" zıt anlamlıdır.
Sorunun amacı "hem eş hem zıt" bulmaktı. Şıklarda direkt bir "eş anlamlı" çift bulunmuyor gibi görünüyor. Ancak bazen "iyi-kötü" gibi zıt anlamlıların yanında "büyük-ulu" gibi eş anlamlı bir kelime beklenebilir. Bu tür bir soru tipinde, eş anlamlılık tanımına en yakın olanı aramak önemlidir. Eğer şıklarda bu tarz net bir örnek yoksa, sorunun kurgusunda bir hata olabilir veya eş anlamlılık tanımı daha geniş alınmış olabilir.
Bu durumda, "akıllı-uslu" yakın anlamlıdır ama eş anlamlı kabul edilebilir. "İyi" ise tek başına. D seçeneğinde "yaz-kış" zıt anlamlı ve "zor-kolay" zıt anlamlıdır. Burada eş anlamlı yok. Gözden kaçan bir nokta olabilir mi?
Türkçede "eş anlamlı" kelimeler yerine bazen "yakın anlamlı" kelimeler de kastedilebilir. Bu durumda şıkları tekrar değerlendirelim:
C: "akıllı" ve "uslu" birbirine yakın anlamlıdır, eş anlamlı kabul edilebilir. Ancak cümlede zıt anlamlı bir kelime çifti bulunmamaktadır.
E: "dost" ve "düşman" zıt anlamlıdır. Eş anlamlı bir kelime çifti yok.
Revize Edilmiş Soru ve Şıklarla Daha Net Bir Örnek: Soru 6 (Gerçekten Hem Eş Hem Zıt Olan): Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem eş anlamlı hem de zıt anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır? A) Yalan, yanlış sözlerle değil; doğru, dürüst ifadelerle konuşmalıyız. B) Her iyi ve kötü günde birbirimize destek olmalı, dost düşman ayrımı yapmamalıyız. C) Bu işi yapmak için güçlü, kuvvetli eller; zayıf, cılız bedenler değil, cesur yürekler lazımdı. D) Akıllı uslu bir öğrenciydi, sınavda zor kolay her soruyu bildi. E) Genç ihtiyar herkes, güzel ve çirkin tüm anılarını paylaştı.
Çözüm (Revize Edilmiş Soru 6):
A) Yalan-doğru (zıt), yanlış-dürüst (zıt). Burada eş anlamlı yok.
B) İyi-kötü (zıt), dost-düşman (zıt). Burada eş anlamlı yok.
C) Güçlü-kuvvetli (eş anlamlı), zayıf-cılız (eş anlamlı). Ayrıca "güçlü-zayıf" ve "kuvvetli-cılız" zıt anlamlı. Bu şıkta hem eş anlamlılar hem de zıt anlamlılar bir arada.
D) Akıllı-uslu (yakın/eş), zor-kolay (zıt). Evet, bu şık aradığımızı içeriyor. "Akıllı" ve "uslu" kelimeleri eş anlamlı, "zor" ve "kolay" kelimeleri ise zıt anlamlıdır.
E) Genç-ihtiyar (zıt), güzel-çirkin (zıt). Burada eş anlamlı yok.
Doğru Cevap (Revize Edilmiş Soru 6): D (veya C de olabilir, örneğe göre değişir.)
Önemli Not: KPSS sorularında bazen "eş anlamlı" yerine "yakın anlamlı" kelimeler eş anlamlıymış gibi ele alınabilir. Bu durumda soruyu dikkatlice okumak ve bağlama göre en doğru cevabı seçmek gerekir.
V. Sözcükte Anlamı Güçlendiren ve Farklılaştıran Kullanımlar
A. Somut ve Soyut Anlam
Somut Anlamlı Sözcükler: Beş duyu organımızdan herhangi biriyle algılayabildiğimiz varlıkları ve kavramları karşılayan sözcüklerdir.
Örnekler: Masa, sandalye, kitap, kalem, çiçek, ağaç, ses, ışık, koku, rüzgar, sıcak, soğuk, acı (tat), ekşi, yumuşak, sert.
Sokağın başında gürültü vardı. (Kulakla algılanır.)
Yemeğin kokusu harikaydı. (Burunla algılanır.)
Soyut Anlamlı Sözcükler: Beş duyu organımızla algılayamadığımız, ancak varlığını zihnimizle ve duygularımızla kavradığımız kavramları karşılayan sözcüklerdir.
Örnekler: Sevgi, saygı, nefret, korku, mutluluk, hüzün, düşünce, akıl, zeka, rüya, umut, vicdan, merhamet, adalet, özgürlük.
Onun sevgisi benim için çok değerliydi. (Duygu.)
Adaletin tecelli etmesi için çabalıyoruz. (Kavram.)
Somutlaştırma (Mecazlaştırma): Soyut bir kavramın, somut bir sözcükle anlatılmasıdır.
Bu sınavı kazanmak için demir gibi bir iradeye sahip olmalısın. ("İrade" soyut, "demir" somut.)
Onun ateşli konuşması herkesi etkiledi. ("Konuşma" soyut, "ateşli" somut bir özellik.)
Soyutlaştırma: Somut bir kavramın, mecaz yoluyla soyut bir anlama bürünmesidir.
Bu davranışları yüzünden gözden düştü. ("Göz" somut, "gözden düşmek" soyut bir durumu ifade eder.)
Onun eli bu işe çok yakışır. ("El" somut, "elinin yatkın olması" soyut bir beceriyi anlatır.)
B. Genel ve Özel Anlam
Genel Anlamlı Sözcükler: Aynı türden varlıkların, kavramların tümünü veya çoğunu karşılayan sözcüklerdir. Geniş bir kapsama sahiptir.
Örnekler: "Çiçek", "canlı", "bitki", "sanat", "insan", "ülke".
Bu canlı türü, evrimde önemli bir basamaktır. (Tüm canlıları kapsar.)
Özel Anlamlı Sözcükler: Aynı türden varlıkların, kavramların sadece birini veya bir bölümünü karşılayan sözcüklerdir. Daha dar bir kapsama sahiptir.
Örnekler: "Gül", "papyon", "papatya" (çiçek türleri); "memeli", "kuş" (canlı türleri); "meşe", "çam" (bitki türleri); "resim", "müzik" (sanat türleri); "Türk", "Alman" (insan türleri).
Bahçede gül kokusu vardı. (Sadece bir tür çiçeği kasteder.)
Genelden Özele Sıralama: Canlı > Bitki > Çiçek > Gül
Özelden Genele Sıralama: Gül < Çiçek < Bitki < Canlı
Önemli Not: Bir sözcüğün genel veya özel anlamlı olması, kullanıldığı cümleye göre değişir.
"İnsan, düşünen bir canlıdır." (Genel anlam)
"Bir insan kapıyı çaldı." (Özel anlam, belirli bir kişiyi kastediyor)
C. Dolaylama
Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı, birden çok sözcükle, daha etkileyici ve süslü bir şekilde anlatmaktır. Genellikle edebiyatta ve günlük dilde anlatımı zenginleştirmek için kullanılır.
Örnekler:
Aslan: Ormanlar kralı
Kıbrıs: Yavru vatan
Pamuk: Beyaz altın
İzmir: Ege'nin incisi
Kaleci: File bekçisi
Balık: Derya kuzusu
Ayçiçeği: Günebakan
Türkiye: Anadolu
Avukat: Hukukçu
Mehmetçik: Asker
Sinema: Beyazperde
Televizyon: Aptal kutusu
Futbol: Yuvarlak top oyunu
Atatürk: Ulu Önder
Ankara: Başkent
Veziriazam: Sadrazam
D. Güzel Adlandırma (Öfemizm)
Söylenmesi kaba, çirkin, ürkütücü veya rahatsız edici sayılan bazı durum ve kavramların, daha güzel, hafif ve ustaca bir dille ifade edilmesidir.
Örnekler:
Ölmek: Hakkın rahmetine kavuşmak, vefat etmek, hayata gözlerini yummak, son yolculuğuna çıkmak.
Kör: Görme engelli
Sağır: İşitme engelli
Cüce: Kısa boylu
Deli: Akli dengesi bozuk
Verem: İnce hastalık
Şeytan: Yaramaz çocuk (kızgınlık anında)
Hapishane: Islahhane
Hırsız: Uzun parmaklı
Tuvalet: Lavabo, yüz numara, kâbe yolu
E. Anlam Genişlemesi ve Anlam Daralması
Anlam Genişlemesi: Bir sözcüğün zamanla ilk anlamına ek olarak yeni anlamlar kazanması veya eski anlamına göre daha geniş bir kavramı karşılamasıdır.
Örnek: "Ayak" kelimesi başlangıçta sadece hayvanların veya insanların uzvunu ifade ederken, zamanla masa ayağı, dağ eteği (dağ ayağı), gemi ayağı gibi farklı yerlerde de kullanılmaya başlanmıştır. "El" kelimesi (yardımcı anlamında). "Göz" kelimesi (pencere gözü, ilmik gözü).
Olayın kökünü araştırdılar. ("Kök" bitki kökünden çıkarak bir olayın kaynağı anlamında genişlemiştir.)
Anlam Daralması: Bir sözcüğün zamanla kapsadığı kavramların azalması, daha dar bir anlamı ifade etmesi durumudur.
Örnek: "Oğul" kelimesi eskiden hem kız hem erkek çocuklar için kullanılırken, günümüzde sadece erkek çocukları için kullanılmaktadır. "Eş" kelimesi eskiden sadece karı-koca için kullanılırken, günümüzde "aynı seviyede olan" anlamında da kullanılabilir ama esas anlamı daralmıştır. "Yemiş" kelimesi eskiden tüm meyveleri kapsarken, günümüzde genellikle incir, dut gibi kuru meyveler için kullanılır.
"Hayvan" kelimesi eskiden tüm canlıları (bitkiler hariç) kapsarken, günümüzde genellikle dört ayaklı evcil hayvanlar için kullanılır.
VI. Genel Tekrar ve Sınav İpuçları
Sözcükte anlam sorularında başarı için aşağıdaki ipuçlarını göz önünde bulundurun:
Bağlam Odaklı Okuma: Bir sözcüğün anlamı, tek başına değil, içinde bulunduğu cümlenin veya paragrafın bağlamına göre şekillenir. Asla sözcüğü cümlenin dışına çıkararak yorumlamayın.
Mecazı Yakalama: Bir sözcüğün gerçek anlamıyla mantıklı bir bağlantı kurulamıyorsa, büyük ihtimalle mecaz anlamda kullanılmıştır.
Deyim ve Atasözü Farkı: Deyimler genellikle bir durumu ifade ederken, atasözleri genel bir yargı, öğüt veya deneyim aktarır. Bu farkı kavramak önemlidir.
Terim Anlamın Sınırları: Terimler sadece kendi özel alanları içinde terimdir. Başka bir alanda veya günlük dilde kullanıldıklarında terim olma özelliklerini yitirirler.
Zıt Anlamda Olumsuzluk Değil Karşıtlık: Bir kelimenin olumsuzu onun zıt anlamlısı değildir (gelmek - gelmemek / gelmek - gitmek).
Sesteşlikte Anlam Kopukluğu: Sesteş sözcükler arasında hiçbir anlam bağı yoktur. Yazılış ve okunuş benzerliği yanıltmamalıdır.
Soru Köküne Dikkat: "Getirilemez", "kullanılmıştır", "değildir" gibi olumsuz veya olumlu soru kökleri cevabın yönünü belirler.
Bu kapsamlı ders notu, sözcükte anlam konusunun tüm inceliklerini ve KPSS'de karşınıza çıkabilecek tüm soru tiplerinin temelini oluşturmaktadır. Bir sonraki ders notumuzda cümlede anlam konusuna geçeceğiz.

Yorumlar
Yorum Gönder